O sehir.. Part I
O şehir İstanbul. Plansız bir şekilde gerçekleşen bayağı uzun, kısa bir gezi. İnsan doyamıyor bu şehre. Her yer tarih kokuyor resmen! İnsanın ufku genişliyor, her yerden, her türden insan, enerji dolu bir hava..
Ani bir kararla atladık otobüse, gidiyoruz! Aktarmalı yolculuk, eziyettir. Otobüsle gitmek ayrı bir meziyet.. Alışkın değilim otobüslerin sert koltuklarına, ha bire uzun yolculuk yapan biri de sayılmam. Kısa bir yolculuk desen o da değil ki. Velhasıl otobüsün kalkmasına yarım saat kala aldık biletleri acele acele. Otogarda bekledik bir süre ve ardından yola koyuluyoruz. Şansıma önümdeki zımbırtı bozuk, herkes TV, film izliyor, ben öylesine oturuyorum. Şarjım yok ve dolayıyla müzikte. Yanımda enteresan bir Arap, neşeli. Sessizce oturuyor fakat gelen giden adamı itip kakıyor. Aldılar adamın neşesini..
Bir süre sonra anlıyor insan, uyanık gidilmez bu yol. Uyuyalım dedik. Amma yok! Malum en arkada oturduğumdan, koltuğum yatmıyor. 10 derece eğilmiyor namussuz! Herkes çakırkeyif.. Sağa yok, sola desen yok, olmuyor arkadaş. Uykusuzluktan garip bir kafayla gidiyoruz. Molası şusu busu derken geldik, Ankara. Diyoruz zaman kaybetmeyelim. Direk binelim otobüse! Ne derseler beğeniriz? İstanbul otobüsüne bir saat var. Peki. Dolanıyoruz otogarda. Bir yere geçelim bari dedik. Yolların yemeği, ezo gelin! İyi geldi. Kalkış saati de geldi. Haydaa.. Bu ilk bindiğimizden daha da kötü! Otobüs demeye şahit ister ya. Dahası, yine arka. Bir ağabeyimizi de yanımıza koydular, sıkıştık. Ne diyelim? Gidiyoruz tam gaz. Harem'de ineceğiz.